"Gönül arzu ederdi ki, Türkistan mes'elesinin halledilmesi dâvâsında öncülük şerefi, Türkiye'nin hakkı olsun ." İsa Yusuf Alptekin
* * * *
İsmini, ilk defa 1962 yılında duydum. Ağustos ayı idi. Kara Harp Okulu birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiğim yaz, İzmir'de Menteş Kampı'nda eğitim görüyorduk. Şehre, sivil kıyafetle izinli olarak çıktığımız bir cumartesi günü, Leon Cahun'un "Gökbayrak" isimli kitabını almak için kitapçıları dolaşıyordum. Nihayet, Basmahâne'de Dicle Kitabevi'ne girdim. İsteğimi söyleyince, söz uzadı ve bana nerede okuduğumu sordular. "Harbiye'de!" deyince, ilgi daha da fazlalaştı.
Sonra, İsa Yusuf Alptekin'i ve Alparslan Türkeş'i tanıyıp tanımadığım sözkonusu oldu. Türkeş ismi, o günlerde en çok konuşulan isimlerden biriydi. Fakat, İsa Yusuf Alptekin'i ilk defa duymuştum. Tabiî ki; o günkü haberleşme vasıtaları bugünkü gibi değildi. Bana, O'nun kim olduğunu söylediklerinde ise, gerçekten heyecanlanmıştım. Çünkü; Gökbayrak'ı arayan ve henüz yirmi yaşını süren bir genç, İsa Yusuf Alptekin'le, sanki, aradıklarından birini bulmuştu.
Saçları kırlaşmaya yüz tutmuş iki kişi, Mehmet Âkif hakkında konuşuyorlardı. "Gökbayrak"ı aradılar, fakat yoktu. Tezgâhta, Ötüken dergileri vardı. Benden beş-altı yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim bir ağabeye bir şeyler söylediler ve onunla kitapçıdan çıktık.
Kapısında,Türk Ocağı yazan bir binaya girdik. Orada, o ağabey, Hasan Oraltay'a ait, Leon Cahun'un yazdığı "Gökbayrak" adlı kitabı, bir masanın gözünden çıkarıp, bana verdi.
Sonra da: "Biz, Hasan ( Oraltay ) Ağabey'e durumu anlatırız." dedi.
Keyfime diyecek yoktu. Aradığımı hattâ aradıklarımı bulmuştum.
Ancak; İsa Yusuf Alptekin'i görebilmem hiç nasip olmadı.
İsa Yusuf Alptekin; doksandört yıllık ömrünü Türklük dâvâsına hasretti. Doğu Türkistan'ın hürriyeti ve dünya Türklüğü'nün kaynaşıp birleşmesi için mücâdele etti. Doğu Türkistan Hükûmeti Genel Sekreteri oldu (1947). Vefâtının ardından bunca yıl geçmesine rağmen, dünya Türklüğü -maalesef- muztaribdir. İstenildiği ölçüde kaynaşamamış, birbirine el uzatamamıştır.
Bağrından çıkıp bütün dünyaya yayıldığımız Türklüğün "ata-yurdu" Doğu Türkistan daha da çilelidir. Birmilyonsekizyüzyirmisekizbin dörtyüzonsekiz ( 1.828.418) kilometre karelik Doğu Türkistan, Orta Asya'nın orta bölümünde yer alan ve Türkler'in yaşadığı mekân mânâsına gelen Büyük
Türkistan'ın doğusundaki bölümü olup, 1949 yılından beri Çin Halk Cumhuriyeti'nin zulmü altında bulunan, atalarımız Hunlar'ın, Gök Türkler'in, Karahanlılar'ın, Uygurlar'ın yâni Oğuz boylarının, üzerinde hâkimiyet kurarak yaşadıkları, Kâşgarlı Mahmud ve Yusuf Has Hâcib gibi nice Müslüman-Türk'ün, her tarafa, ilim ve irfanla ışık saçtığı buram buram Türklük kokan bir mukaddes mekândır.
Rusya'nın ve Çin'in zulmünden bir türlü kurtulamamanın dehşetli acısını yaşayan bu kardeşlerimiz için gerekli ve yeterli gayreti gösterdiğimizi söyleyemeyiz. Bilmiyorum, belki de, dünya siyâseti buna fırsat vermedi. Güçlü, bütün zulmüyle birleşerek orayı ablukaya aldı. Türk Dünyâsı olarak, bir türlü belimizi doğrultamadık. Emperyal güçlere karşı mukavemet gösterdik fakat üste çıkamadık. Hâkim unsur olamadık. Mücâdele devam etmektedir..Edecektir!..
Bu büyük mücâdeleyi yürütenlerin başında bulunanlardan biri, hiç şüphesiz ki, İsa Yusuf Alptekin'di.
Anti-emperyalist, anti-komünist ve fakat milliyetçi tavrıyla verdiği mücâdele sonunda Rusya ve Çin'in baskılarına dayanamayıp, önce Hindistan'ın Keşmir eyâletine ( 1949 ), sonra da 1954'te Türkiye'ye gelen İsa Yusuf Alptekin, dâvâsından hiçbir zaman geri durmamış, zerrece tâviz vermemiş ve gelir gelmez, İstanbul'da " Doğu Türkistan Göçmenleri Cemiyeti " ni kurarak, geride bıraktığı kardeşlerini unutmadığını göstermiştir.
S. Ahmet Arvasî, " Doğu Türkistan'ın Sesi" adlı yazısında şunları söylüyor:
"Bilmem haberiniz var mı? Türkiye'mizde iki yıldan beri, bu adı taşıyan bir dergi yayınlanmaktadır. Derginin sahibi, muhterem ve mustarip bir Doğu Türkistanlı devlet ve fikir adamı olan İsa Yusuf Alptekin Bey'dir. Dergi, Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak yayınlanmakta, Doğu Türkistan üzerine oynanan oyunları ve orada yaşayan soydaşlarımızın ve dindaşlarımızın dert ve çilelerini sergilemeye çalışmaktadır. Böylece, Doğu Türkistan'da yaşayan milyonlarca kardeşimizin sesini Türk milletine, İslâm Âlemine ve "Hür insanlık Âlemine" duyurmak için çırpınmaktadır.
Çinlilerin "Şincang" (Sinkiang), yâni , "yeni kazanılmış toprak" adını verdikleri Doğu Türkistan, bütün Türklüğün "ata-yurdu" olup Orta Asya'nın en verimli toprak parçasıdır. Doğu Türkistan, iki milyon metre kare genişliğinde, üzerinde Hun, Gök Türk Karahanlı, Uygur, Timur imparatorluklarının kurulduğu; büyük Türk kültür ve medeniyetinin yoğrulduğu ve şu anda bağrında otuz milyon Müslüman-Türk'ü barındıran mukaddes bir Türk yurdudur. Türk Âleminin medar-ı iftiharı olan nice Türk büyüğü , ilim ve fikir adamı burada yetişmiştir. "Divan-ı Lügat-üt Türk" kitabının yazarı Kâşgarlı Mahmud, "Kutadgu Bilig"in yazarı Yusuf Has Hacib,, ilk Müslüman-Türk Hakanı Abdülkerim Satuk Buğra Han ve daha niceleri ile birlikte Doğu Türkistanlı'dırlar." (Bknz: S. Ahmet Arvasî, Size Sesleniyorum-1, Model Yayınları, İstanbul, 1989, Sf. 105)
Doğu Türkistan'ı, maddî ve mânevî bütün değerleriyle birlikte iyi tanımak her Türk evlâdı için bir mecbûriyettir.
Bu "mukaddes Türk yurdu", uzun yıllar kızıl Rusya ve kızıl Çin'in baskısı altında inlemiştir. Bilhassa Mao ve Stalin dönemleri, en zor dönemlerdir. Bugün ise, değişen fazla bir şey yoktur. Belki de değişik usûllerle, bu baskılar devam etmekte ve zulüm sürmektedir.
Kıymetli devlet ve fikir adamı Sadi Somuncuoğlu Bey, "Uygur Türkleri ve Doğu Türkistan" başlıklı makalesinde şunları söylüyor: "Aldığımız bilgilere göre, Uygur Türklerinin camide ibadet konusunda
uymak zorunda oldukları kurallar, bir genelgeyle belirlenmiştir. Buna göre: 1. Memurlar 2. Emekliler 3. Kadınlar 4. Komünist Partisi üyeleri ve üye adayları 5. Yaşı 18'in altında olanlar 6. Öğrenciler, camiye gidemezler. Geride kimler kalıyor, siz hesap edin. Oruç tutma konusunda bazı uygulamalar da var: Meselâ; Ramazan ayında memurlar işe, öğretmenler derse, su içtikten sonra başlayabiliyorlar. Aynı işlem tatil günlerinde de uygulanıyormuş."( Bknz. Sadi Somuncuoğlu, Uygur Türkleri ve Doğu Türkistan, Yeniçağ Gazetesi, 06 Şubat 2016, Sf. 8)
İsa Yusuf Alptekin, bu zorlukları yaşamış ve bu zorlukların içinden çıkıp gelmiş bir mücâhittir. Tarihin kaydettiği Türk alp-erenleri arasındaki mümtaz yerini alan bu büyük mücâdele ve îmân adamını rahmetle yâd ediyorum.
İnanıyorum ki, dünya durdukça, bu azîz milletin kalbinde bir sembôl olarak da yaşayacaktır.
Ve yine inanıyorum ki; Türk milleti, Kâşgarlı Mahmudlar'ı, Yusuf Has Hacibler'i, Ahmed Yesevîler'i, Abdülkerim Satuk Buğra Hanlar'ı, Sinanlar'ı, Molla Fenarîler'i, Osman Baturlar'ı, Gazalîler'i, İmam-ı Rabbanîler'i, Mevlânaları, Yunus Emreler'i, İmam-ı Matüridîler'i, İmam-ı Azâmlar'ı, Uluğ Beyler'i, Ali Kuşçular'ı...unutmadıkça, Türk olmanın şeref ve gururuyla ebediyen ömür sürecektir.