Türkiye’ye 65, Yunanistan’a 965 km. uzaklıkta ve Akdeniz’in en büyük adası olan Kıbrıs, 9282 kilometre kare yüzölçümüne sahiptir. Bulunduğu konum itibariyle;
- Doğu Akdeniz’deki deniz ulaşımının merkezinde olması,
- Akdeniz’e kıyısı olan özellikle Suriye ve İsrail’in sahil kentleri ve limanlarının güvenliği
- Süveyş Kanalı’nın emniyeti
- Doğu Akdeniz de bulunan doğal gaz ve petrol yatakları ve petrol nakliyatı adanın önemini daha da artırıyor.
Kıbrıs konumu itibariyle gemilere ihtiyaç duymadan uçak filolarını ve füze rampalarını yerleştirip bütün Doğu Akdeniz’i siyasi, ekonomik ve askeri anlamda kontrol altında tutabileceğiniz önemli bir nokta bulunuyor.
Türkiye’ye yakın oluşu, İskenderun ve Mersin körfezlerini kontrol altında tutması.
Adalar Denizi (Ege Denizi) ve Anadolu’nun güneyinden gelebilecek bir kuşatmayı tamamlayabilecek durumda olması.
Antalya’dan başlayarak boğazlara kadar olan coğrafyanın emniyeti de göz önünde bulundurulduğu zaman, Türkiye’nin güvenliği açısından ne kadar önemli bir yere sahip olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Antalya da katıldığı bir tatbikatta subaylara yönelik; “Türkiye’nin yeniden işgal edildiğini ve Türk Kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim. İkmal yollarımız ve imkanlarımız nelerdir?” diye sorar.
Subayların düşüncelerini dinleyen Paşa, haritadan Kıbrıs’ı göstererek: “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için mühimdir” diyerek, Kıbrıs’ın ne denli önemli olduğunu ortaya koymuştur.
Jeopolitik açıdan Doğu Akdeniz’in en önemli konumu durumunda olan ada, tarih boyunca bir çok kavmin istilasına uğramıştır.
Son 3500 yıllık süreçte; Mısırlılar, Hititler, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar, Venedikliler ve Osmanlılar idaresinde kalmıştır.
300 yıl Osmanlı himayesinde bulunan Kıbrıs; 1877 – 1878 Osmanlı Rus Harbi’nde, Osmanlıları desteklemesi karşılığında İngiltere’ye geçici olarak bırakılmıştır.
İngiltere, I. Dünya Savaşı’nın başında, Kıbrıs’ı bir oldu bittiye getirerek egemenliği altına aldığını açıklamıştır.
Ada İngiltere’nin idaresi altında iken, Kıbrıs kilisesi, adayı Yunanistan’a bağlamayı amaçlayan Enosis (birleşme) çabasını yoğunlaştırmaya başladı.
Enosis Kıbrıs sorununun temelini teşkil eden en önemli Yunan hayalidir. Bu hayali gerçekleştirmek için Kıbrıslı Rumlar 1955’te EOKA adında bir terör örgütü kurdular.
Türklere ve İngilizlere karşı silahlı saldırılara başlayan bu terör örgütüne karşı 1958’de Türkler TMT’yi (Türk Mukavemet Teşkilatı) kurarak mücadele etmeye başladı.
1960 yılında Londra ve Zürih’te yapılan Garanti ve İttifak Antlaşmalarıyla bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.
Yapılan anlaşma uyarınca hükümetin %70’i Rum, %30’u Türklerden oluşacak, Bakanlar kurulu da 7 Rum, 3 Türk’ten teşekkül edilecekti.
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde yeni kurulun cumhuriyetin başına, aynı zamanda bir papaz olan Makarios geçerken, Cumhurbaşkanı Yardımcılığını da Dr. Fazıl Küçük yapıyordu.
Türklere verilen hakları çok gören Makarios, Yunanistan’ın gizlice adaya çok sayıda asker çıkarmasını sağlayarak, Türkleri yok etmek ve Enosis’i gerçekleştirmek için harekete geçti.
EOKA çeteleri ve Yunan askerleri 25 Aralık 1963’de saldırıya geçerek kadın, çocuk, yaşlı demeden vahşice katletmeye başladılar.
Erenköy de yapılan vahşet üzerine, ada üzerinde uyarı uçuşu yapan Türk jetleri, Rumların paniklemesine sebep olsa da Yunan-Rum ikilisini durdurmaya yetmemiştir.
Tarihe Kanlı Noel olarak geçen bu vahşet yaşanırken, Batılı devletler her zamanki karakterlerine bürünmüş ve yine üç maymunu oynamışlardır.
Eşit haklara ve ortaklığa dayalı olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, yapılan bütün antlaşmalar yok sayılarak Rumlar tarafından tek taraflı olarak fesh edilerek, Türkler tamamen ülke yönetiminin dışında bırakılmıştır.
Birleşmiş Milletler Barış Gücü 1963’ten itibaren adada göreve başlamış fakat, Türkleri Rum vahşetinden korumak bir tarafa, yapılan katliamlara da seyirci kalarak kendisine duyulan güveni de yok etmiştir.
1967’de Yunanistan da gerçekleşen ihtilal soncunda kurulan cunta hükümeti, bir an önce Enosis’in gerçekleşmesini ve adanın Yunanistan’a bağlanmasını istiyordu.
Fakat Enosis Makarios’a göre uzun vadede düşünülecek bir konuydu ve Kıbrıs’ta Rumlar tarafından temsil edilen bir cumhuriyet istiyordu.
Hem Türkler ekonomik olarak yok edildiğinde Kıbrıs’ı kendiliğinden terk edecekler ve Enosis gerçekleşmiş olacaktı, böylece Türkiye’nin müdahale için de bir gerekçesi de kalmayacaktı.
Askeri ve siyasi olarak Türklere sağlanan üstünlüğe rağmen Enosis’in gerçekleşmemesi ve Makarios’un bu tutumu Yunan hükümetinin hoşuna gitmiyordu.
Sonuçta, 15 Temmuz 1974 ‘de Yunan hükümeti tarafından desteklenen ve Yunanlı subayların yönetimindeki Rum Milli Muhafız Ordusu ile EOKA Kıbrıs’ta bir darbe yaparak eli kanlı bir terörist olan Sampson’u cumhurbaşkanı yaptılar.
Devamı: Kıbrıs tarihin hiçbir döneminde Yunan adası olmamıştır.
Allah'a Emanet Olun...