“Doğu Türkistan’ın sıkıntıları yalnız Türklüğün değil, Müslümanlığın da sıkıntısıdır” sözü Türk Milliyetçiliğinin Başbuğu Alparslan Türkeş’e aittir. Merhum Türkeş, Türk Dünyasının pek çok sorununa eğildiği gibi Doğu Türkistan meselesini de tüm yönleriyle inceleyerek soydaşlarımıza zarar gelmeden çözmek ve uluslararası camiaya taşımak kararlılığı içerisindeydi.
Merhum Türkeş’in bu yolda öngördüğü temel hususlar şunlardı:
Doğu Türkistan’da meydana gelen insan hakları ihlallerine yoğunlaşarak önce Türk-İslam dünyasının sonra da konuyla ilgili uluslararası örgütlerin tepkisini ortaya koymasını sağlamak.
Bölgenin çeşitli yöntemlerle demografik yapısının değiştirilmesinin önüne geçmek.
Bilim ve teknoloji başta olmak üzere pek çok alanda hızla büyüyen Çin’in bu büyümeden Doğu Türkistan’a da pay vermesini, başka bir deyişle yatırım yapmasını sağlamak.
Doğu Türkistan ile Türkiye arasında öğrenci ve öğretim elemanı değişimine izin veren bir protokolün imzalanması için uğraşıyordu. Zira bu durum Türkeş’in uzun vadeli siyaset yaklaşımının da bir yansımasıydı.
Türkeş nihai olarak, Doğu Türkistan halkının özgürlüğünün verilmesi ve özerkliğin gerçek manada uygulanmasının Çin ve Türkiye ilişkilerini daha da ileriye götüreceğini vaat ediyordu.
Ve bunları hayata geçirmek için uğraşırken parlamentoda grup kurmaya yeterli olmayan bir milletvekili sayısına sahipti.
Bu konu hakkında Orta Asya’da yaşayan Halil İbrahim Şahin’den aldığım ilgi çekici bir e-postayı paylaşmak istiyorum. Halil Bey mesajında Başbuğ Türkeş’in Doğu Türkistan için nasıl uzun vadeli planlar kurduğunu kendisinin bizzat şahit olduğu bir olayla anlatmayaçalışıyor:
“Bir gün Doğu Türkistan için Yusuf Beg Muhlisi (Yazar ve siyaset adamı Muhlisi 2004’te vefat etti. Büyük bir vatanperver olan Yusuf Beg Muhlisi’ye Allah’tan rahmet diliyoruz) önderliğinde bir heyet geldi. Heyette 3 kişi vardı. Başbuğla görüşme halindeler. Ben de danışmanlığını yürüttüğüm başkanlık divanı üyesi ile oradayım. Muhlisi Başbuğ’a dönerek “Biz sizi çok iyi tanıyoruz, sizin Türk Dünyasının Başbuğu olduğunuzu biliyoruz, büyük Türk Milleti için on yıllardır verdiğiniz mücadelede yaşadığınız sıkıntıları hissedebiliyoruz. Biz de Doğu Türkistan’da büyük mücadeleler veriyoruz. Çin’in aşırı baskı ve zulmü bize nefes aldırmıyor. Lütfen bize yardım edin” dedi.
Başbuğ: “Nasıl bir yardım istiyorsunuz?” diye sordu.
Muhlisi: “Devletiniz bize destek olsun, başka çaremiz kalmadı, biz silahlı mücadeleye başlayacağız” diyerek cevap verdi.
Başbuğ şöyle bir baktı ve kısa bir süre düşündükten sonra tok sesiyle: “Ne demek silahlı mücadele başlatmak? Bütün Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızı 1 milyarlık Çin’e hedef mi yapmak istiyorsunuz? Çin’in zaten istediği bu, siz silahlı mücadeleye başladığınız anda, onlar topyekûn katliam yapacaklar, bütün ileri gelenlerinizi idam edip, sizleri başsız bırakacaklar... Sabırlı olacaksınız. Eğitimli ve bilinçli bir nesil yetiştireceksiniz. Nüfusunuz çoğalacak. İlmi siyaset kuralları ile hareket edeceksiniz. Sakın ha!”
Şüphesiz bu yaklaşım olayın yaşandığı dönemin koşullarıyla değerlendirilmeli ve bugün Doğu Türkistan toplumunun içinde bulunduğu çaresiz durum göz ardı edilmemelidir. Ancak Doğu Türkistan davasının dünden bugüne Türk Milliyetçilerinin kaygı alanı içerisinde olduğunu herkes görmelidir. Nerede bir Türk varsa Türk Milliyetçileri orada olmaya devam edecektir.
Yrd.Doç.Kürşad Zorlu
Merhum Türkeş’in bu yolda öngördüğü temel hususlar şunlardı:
Doğu Türkistan’da meydana gelen insan hakları ihlallerine yoğunlaşarak önce Türk-İslam dünyasının sonra da konuyla ilgili uluslararası örgütlerin tepkisini ortaya koymasını sağlamak.
Bölgenin çeşitli yöntemlerle demografik yapısının değiştirilmesinin önüne geçmek.
Bilim ve teknoloji başta olmak üzere pek çok alanda hızla büyüyen Çin’in bu büyümeden Doğu Türkistan’a da pay vermesini, başka bir deyişle yatırım yapmasını sağlamak.
Doğu Türkistan ile Türkiye arasında öğrenci ve öğretim elemanı değişimine izin veren bir protokolün imzalanması için uğraşıyordu. Zira bu durum Türkeş’in uzun vadeli siyaset yaklaşımının da bir yansımasıydı.
Türkeş nihai olarak, Doğu Türkistan halkının özgürlüğünün verilmesi ve özerkliğin gerçek manada uygulanmasının Çin ve Türkiye ilişkilerini daha da ileriye götüreceğini vaat ediyordu.
Ve bunları hayata geçirmek için uğraşırken parlamentoda grup kurmaya yeterli olmayan bir milletvekili sayısına sahipti.
Bu konu hakkında Orta Asya’da yaşayan Halil İbrahim Şahin’den aldığım ilgi çekici bir e-postayı paylaşmak istiyorum. Halil Bey mesajında Başbuğ Türkeş’in Doğu Türkistan için nasıl uzun vadeli planlar kurduğunu kendisinin bizzat şahit olduğu bir olayla anlatmayaçalışıyor:
“Bir gün Doğu Türkistan için Yusuf Beg Muhlisi (Yazar ve siyaset adamı Muhlisi 2004’te vefat etti. Büyük bir vatanperver olan Yusuf Beg Muhlisi’ye Allah’tan rahmet diliyoruz) önderliğinde bir heyet geldi. Heyette 3 kişi vardı. Başbuğla görüşme halindeler. Ben de danışmanlığını yürüttüğüm başkanlık divanı üyesi ile oradayım. Muhlisi Başbuğ’a dönerek “Biz sizi çok iyi tanıyoruz, sizin Türk Dünyasının Başbuğu olduğunuzu biliyoruz, büyük Türk Milleti için on yıllardır verdiğiniz mücadelede yaşadığınız sıkıntıları hissedebiliyoruz. Biz de Doğu Türkistan’da büyük mücadeleler veriyoruz. Çin’in aşırı baskı ve zulmü bize nefes aldırmıyor. Lütfen bize yardım edin” dedi.
Başbuğ: “Nasıl bir yardım istiyorsunuz?” diye sordu.
Muhlisi: “Devletiniz bize destek olsun, başka çaremiz kalmadı, biz silahlı mücadeleye başlayacağız” diyerek cevap verdi.
Başbuğ şöyle bir baktı ve kısa bir süre düşündükten sonra tok sesiyle: “Ne demek silahlı mücadele başlatmak? Bütün Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızı 1 milyarlık Çin’e hedef mi yapmak istiyorsunuz? Çin’in zaten istediği bu, siz silahlı mücadeleye başladığınız anda, onlar topyekûn katliam yapacaklar, bütün ileri gelenlerinizi idam edip, sizleri başsız bırakacaklar... Sabırlı olacaksınız. Eğitimli ve bilinçli bir nesil yetiştireceksiniz. Nüfusunuz çoğalacak. İlmi siyaset kuralları ile hareket edeceksiniz. Sakın ha!”
Şüphesiz bu yaklaşım olayın yaşandığı dönemin koşullarıyla değerlendirilmeli ve bugün Doğu Türkistan toplumunun içinde bulunduğu çaresiz durum göz ardı edilmemelidir. Ancak Doğu Türkistan davasının dünden bugüne Türk Milliyetçilerinin kaygı alanı içerisinde olduğunu herkes görmelidir. Nerede bir Türk varsa Türk Milliyetçileri orada olmaya devam edecektir.
Yrd.Doç.Kürşad Zorlu